Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Meclis gündemindeki torba yasa teklifi kapsamında döviz, fon ve faiz gelirlerinde uygulanan vergi oranlarının artırılması yetkisine ilişkin, “Belki hiçbir zaman uygulamaya konulmayacak. Şu anda yüzde 40’lık bir vergi getirmiyoruz, sadece bir yetki alıyoruz. Piyasa koşullarına ve programın ihtiyaçlarına bakacağız” dedi.
TRT Haber’de konuşan Şimşek, Türkiye ekonomisinde gelecek dönemde bir miktar yavaşlama ihtimali olsa da 2023’e ilişkin Orta Vadeli Program’daki (OVP) yüzde 4,4 öngörüsüyle paralel gerçekleştiğini belirtti. Şimşek, “Bu düşük gibi gelebilir ama küresel büyüme yüzde 3, muhtemelen yüzde 3’ün altında olacak. Dolayısıyla küresel büyümenin yaklaşık 1,5 katı hızlı büyüyor olacağız” diye konuştu.
Bakan Şimşek’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
FİYAT İSTİKRARINI SAĞLAYARAK YAPACAĞIZ: Büyüme bir taraftan güçlü tabi bu çok anlamlı ve cesaret verici. Ama burada önemli olan büyümenin kalitesini de artırabilmek. İşte bizim Orta Vadeli Program’ın hedefi kalite noktasında da hedeflerimizi gerçekleştirmek. İç talep daha ılımlı hale dönerken net ihracatın etkisinin olumluya dönmesini bekliyoruz. Böylece Türkiye daha sürdürülebilir yüksek büyüme patikasına girmiş olacak. Bunu tabi ki bir taraftan fiyat istikrarını sağlayarak yapacağız. Yani enflasyonu tek haneye düşürerek yapacağız orta vadede. Enflasyonu tek haneye düşürebilirsek yüksek sürdürülebilir büyümeyi sağlayabiliriz.
VERİMLİLİĞE ODAKLANACAĞIZ: İkincisi de verimlilik artışı. Verimlilik artışı doğru yatırımlarla reformlarla olur. Bir taraftan yatırımların üretken alanlara kaydırılması ki bu programımızın önemli bir hedefi bir taraftan da reformlarla rekabet ortamını iyileştirerek verimliliği artırmak. Dolayısıyla büyümenin iki ana motoru önümüzdeki dönemde bir taraftan verimlilik artışı bir taraftan da fiyat istikrarını sağlayarak ve var olan imkanları üretken alanlara kanalize ederek büyümenin yüksek tutulması, verimliliğin yüksek tutulması. Yani biz şu anda verimliliğe odaklanacağız. Büyümenin yüksek çıkması beklenenden yüksek çıkması olumlu. Yeniden dengelenmenin başlaması olumlu. Ama bu yeterli değil önümüzdeki dönemde büyüme büyük ihtimalle bir miktar yavaşlayacak buna hazırlıklı olmamız lazım. Burada korkulacak bir şey yok. Burada önemli olan Türkiye’nin Orta Vadeli Program perspektifi ile yüksek sürdürülebilir büyüme patikasına girmesi. Bunu da başaracağız.
HEDEFİMİZ BU SENE ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALMAK: Orta Vadeli Programımız kamuoyu ile eylül ayında paylaşıldı. Aslında biz fiilen uygulamasını hazirandan itibaren başlatmıştık. Orta Vadeli Programın bir kaç önemli bileşeni var. Bir kaç tane de önemli hedefi var. Birinci bileşen dezenflasyon programı. Yani enflasyonu önce kontrol altına alıp daha sonra tek haneye indirecek bir program. Orta Vadeli Programın en önemli bileşeni fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarından kastımız enflasyonun düşürülüp tek hanede tutulmasıdır. Burada hedefimiz bu sene enflasyonu kontrol altına almak. Gelecek sene sonu yüzde 34’e indirmek. Daha sonraki 2025 ve 2026 sonunda da tek haneye düşürmek. En önemli bileşen bu. Bunun için para politikasında bir rasyonelleşmeye gittik. Yani iç talebi daha makul bir düzeyde tutmak için bozulan fiyatlama davranışlarını düzeltmek için bir para politikasında iyileştirmeye gittik. Merkez Bankası burada gerekeni yapıyor. İkinci olarak maliye politikası ayağında bizim depreme rağmen bir mali disiplini tesis etme çabamız var. Türkiye’nin aslında mali disiplin noktasında duruşu hükümetlerimiz döneminde çok güçlü. Son 20 yıla bakarsanız bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2,4. Bu sene depremin etkisiyle Orta Vadeli Programda bu açığın yüzde 6,4’e kadar yükselmesi ihtimalini öngördük. Programı yaptıktan sonra özellikle gelir performansımız çok daha güçlü ayrıca biz tabi ki harcamalarda da çok tutumlu davranıyoruz. İkisinin bileşeni olarak çok büyük ihtimalle bu sene bütçe açığı Orta Vadeli Program’da öngörülenden biraz daha düşük olabilir. Bu da önemli bir hedef.
TEK HANELİ ENFLASYON KALICI REFAH ARTIŞININ ÖN KOŞULUDUR: Üçüncü hedef yapısal dönüşüm yani yapısal reformlar. Reformları yaparak Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak istiyoruz. Reformları yaparak Türkiye’de verimliliği artırmak istiyoruz. Reformlarla Türkiye’de tasarrufları artırmak istiyoruz. İstihdamı artırmak istiyoruz. Ama önemli bileşenlerden bir tanesi yeşil dönüşümdür. Diğer bir tanesi dijital dönüşümdür. Dolayısıyla Türkiye’nin yapısal dönüşümü yani yapısal reform gündemi de Orta Vadeli Program’ın en önemli üçüncü bileşeni. Peki bu programın hedefleri ne? Tek haneli enflasyon bu çok önemli. Çünkü tek haneli enflasyon kalıcı refah artışının ön koşuludur. Basit bir örnek vereyim; 90’lı yıllara giderseniz büyümemiz çok düşük, enflasyon düşük ve çok oynak. 2000’li yıllara geldiğiniz zaman büyüme 90’lı yılların iki katına çıkıyor. Neden? Çünkü enflasyon tek haneye düşürülmüş ve oynaklık azaltılmış. İş alemi önünü görebiliyor. Bu çok değerli bir şey. Dolayısıyla enflasyonun tek haneye düşürülmesi ana hedef.
REZERVLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ: Bütçe açığının Orta Vadeli Program sonucunda yüzde 3’ün altına düşürülmesi önemli bir hedef. Çünkü uluslararası en iyi normları baz alıyoruz. Bütçe açığını milli gelire oranı olarak yüzde 3’ün altına düşüreceğiz. Diğer bir hedefimiz cari açığı azaltacak, enflasyonu kontrol altına almamıza yardımcı olacak bir büyümede yeniden dengelenme lazım. Yani net ihracatı desteklerken iç talebin makul düzeyde sürdürülmesi. Yeniden bir dengelenmeye ihtiyacımız var. Bu da başladı. Diğer bir hedefimiz rezervlerin güçlendirilmesi. Yani Türkiye’nin uluslararası rezervlerini daha da güçlendireceğiz. Amacımız geniş anlamda rezervlerin vadesi 1 yıldan az olan dış borçlarına oranını 1’e doğru yükseltmek. Şu anda 0,84 civarındayız yükselmiş durumda. Ama biz bunu 1 düzeyine çıkarmak istiyoruz. Kısa vadeli borçların çok üzerine çıkartmak istiyoruz.
KUR KORUMALI BİR KOŞULLU YÜKÜMLÜLÜKTÜR DEVLET İÇİN: Diğer bir hedefimiz burada kur korumalıdan çıkış. Çünkü kur korumalı bir koşullu yükümlülüktür devlet için. Yani bunun zamanla bitirilmesi gerekiyor. Buna yönelik çalışmalarımıza başladık. Kur korumalıda da azaltılması noktasında ilerleme sağlıyoruz. Bu konuda da önümüzdeki dönemde ilave adımlar atabiliriz. Dolayısıyla programın ana hedeflerine baktığınız zaman şunu kastediyoruz; Yüksek sürdürülebilir büyüme yani daha çok istihdam, daha dengeli büyüme. Bununla birlikte de makrofinansal istikrarın sağlandığı bir ortam. Rezerv birikimi o noktada devreye giriyor, fiyat istikrarı o noktada devreye giriyor.
TÜRKİYE’NİN KÜRESEL RİSK ALGISI DÜŞÜYOR: Orta Vadeli Program çalışıyor. Programın iç tutarlılığı var, güvenirliği var. Dışarıda programa, içeride de programa güven artıyor, inanç artıyor. Bazı soru işaretleri yok mu her zaman olur bu normaldir. Burada bir kaç somut rakamla programın çalıştığını ifade etmek istiyorum. Birincisi Türkiye’nin küresel risk algısı düşüyor. Bunun en önemli göstergesi risk primidir. Buna CDS diyorlar. Bu CDS tabi Türkiye’de literatüre girmiş durumda. CDS dediğiniz şey bir ülkenin iflasına karşı sigortalamanız gerekiyorsa ödemeniz gereken sigorta prim düzeyini ima eden ifade eden bir enstrüman. CDS’ler Türkiye’de mayıs ayında 700’ün üzerine çıkmıştı. Dün itibarıyla 330 civarına indi. Haziran-Kasım arasında dün itibarıyla gelişmekte olan ülkelerin CDS’leri ortalama 45 baz puan düşerken Türkiye’de 370 baz puan düştü. Dolayısıyla Türkiye’nin CDS’lerinde yani risk priminde başka ülkelere göre gelişmekte olan ülkelere göre muazzam bir düşüş var. Yani Türkiye’nin risk algısı iyileşiyor. Türkiye’yi riskli görenler azalıyor. Bu birinci husus. Bu program sonrası ortaya çıkmış bir durum. Programa ciddi bir güven, Cumhurbaşkanımız liderliğindeki yeni ekibe programa bir güvendir. İkinci olarak sermaye girişi başladı. Ocak-mayıs döneminde Türkiye portföy akımları anlamında baktığınız zaman yani net olarak ocak-mayıs döneminde Türkiye’den 2,9 milyar dolarlık bir çıkış olmuş portföy yatırımları. Halbuki haziran-eylül dönemine baktığınız zaman yaklaşık 5 milyar dolarlık bir net artış var. Bu çok ciddi bir rakam. Bazen soruyorlar uluslararası yatırımcılar henüz ilgi göstermiyorlar seçimi bekliyorlar yok öyle bir şey. Türkiye’nin risk primi gelişmekte olan ülkelere oranla dramatik bir şekilde düştü. Az önce rakamları verdim. Sermaye girişi güçlendi. Eylül ayında gelişmekte olan ülkelerden yaklaşık 14 milyar dolar net sermaye çıkışı var. Türkiye’ye net giriş var. Ekim ayında gelişmekte olan ülkelerden net sermaye çıkışı var. Türkiye’ye bakın dolayısıyla Türkiye ayrışıyor. Türkiye’nin hikayesi güçlü. Türkiye’nin yeni bir programı var. Türkiye siyasi belirsizliği geride bırakmış, çok güçlü bir dezenflasyon programı çok güçlü bir reform programı ve kalıcı bir şekilde Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak programa odaklanmış durumdayız.
TÜRKİYE ŞU ANDA KUR OYNAKLIĞININ EN DÜŞÜK OLDUĞU ÜLKELERDEN: Rezervlerimiz güçlendi. Bakın Türkiye’nin rezervleri mayıstan bu yana 36 milyar dolar arttı. Dolayısıyla güven olmazsa, kaynak girişi olmazsa 36 milyar dolarlık rezerv artışı mümkün değil. Diğer bir husus kur oynaklığı. Yani bir aylık opsiyonların ima ettiği bir kur oynaklığı diye bir konsept var. Kur oynaklığı mayıs ayında neredeyse yüzde 57 civarındaydı. Kasımda bu 8’in altına düştü. Yani kur oynaklığı bir bant olsa gelişmekte olan ülkeler için Türkiye şu anda kur oynaklığının en düşük olduğu ülkelerden bir tanesi haline geldi. Hangi göstergeye bakarsanız bakın bu programa güven var, bu programa ilgi var, kaynak girişi var.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE SERMAYE AKIŞI ZAYIF: Körfez’den çok ciddi ilgi var ve bu kaynağı yatırıma dönüşecek, Katarlılar şimdi biz konuşuyoruz, Birleşik Arap Emirlikleri ile bir program sonuçlandırdık. Meyvelerini almaya başlayacağız. Dolayısıyla ilgi çok. Şu anda dünyada sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Küresel büyüme zayıf. Küresel büyümenin zayıf olması demek risk iştahının zayıf olması demek. Şu anda küresel finansal koşullar çok sıkı. Gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı zayıf. Eylül ayında yaklaşık 14 milyar dolarlık bir net çıkış var. Ekim ayında yaklaşık 3 milyar dolar üzerinde çıkış var. Bunlar büyük rakamlar. Türkiye bu dönemde kaynak çekiyor. Bankaların yurt dışı borçlarını rollover etme oranı ocak-mayıs döneminde yüzde 96 idi. Yani yüzde 100’ün altındaydı. Haziran-eylül döneminde yüzde 142’ye çıkmış. Yani bankalar 100 dolar borç verirken 142 dolar bulmuşlar haziran-eylül döneminde. Ama ocak-mayıs döneminde 100 dolar borç öderken 96 dolar bulmuşlar. Reel sektör firmaları ne yapmış? Yani bankacılık dışındaki reel sektör firmaları ne yapmış? Mesela yine ocak-mayıs ayında 100 dolarlık borç öderken 74 dolar bulmuşlar. Halbuki haziran-eylül döneminde 100 dolar borç öderken 112 dolar borç bulabilmişler. Dolayısıyla Türkiye’ye kaynak akışı başladı ve çok güçlü. Kaynak akışı olmazsa biz vadesine 1 yıldan az kalmış 211 milyar dolarlık dış borç 5-6 aydır nasıl idare ederiz? Nasıl rezerv arttırırız? Tab ki ciddi bir kaynak girişi var. Ama bu kaynak girişi artarak devam edecek. Özellikle de önümüzdeki senenin ikinci yarısından itibaren güçlenerek artacak. Türkiye’ye ilgi orta-uzun vadede daha da artacak. Enflasyonu tek haneye düşürme çabamız doğrudan yatırımları da olumlu etkileyecek. Çünkü öngörülebilirlik arttıkça doğrudan yatırımlar da artacak. Biz kurala dayalı öngörülebilir bir modelle yolumuza devam ettiğimiz sürece Türkiye’ye yatırımcı ilgisi hem içeriden hem dışarıdan artacak. Türkiye daha ucuza kaynak devşirecek ve daha uzun vadeli kaynağa erişecek ve Türkiye’nin büyümesi güçlenecek. Kısa vadede tabi ki bir miktar yavaşlama riskimiz var.
YETKİ ALIYORUZ AMA ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE VERGİNİN TABANA YAYILMASI KONUSUNDA ÇOK CİDDİ ADIMLAR ATACAĞIZ: (Döviz kazancına yüzde 40’a kadar vergi getirilmesi konusu) Yüzde 40’a kadar vergi için yetki alınıyor. Bu olacağı anlamına gelmiyor. Önümüzdeki dönemde biz liralaşma politikasını desteklemek amacıyla piyasa koşulları elde edildiğinde vergiyi teşvik ve vergiyi bir unsur olarak faktör olarak kullanıp tabi ki bu sürece katkıda bulunabiliriz. Bizim amacımız şu anda zamanlama olarak doğru olduğuna inanmıyorum. Yetki alıyoruz ama önümüzdeki dönemde oturup özellikle daha adil bir vergi sistemi, verginin tabana yayılması konusunda çok ciddi adımlar atacağız. Şu anda hummalı bir reform çalışmamız var. Bir taraftan kamu harcamalarını nasıl daha rasyonel hale getirebiliriz, nasıl daha verimli alanlara kanalize edebiliriz kastım o. Yani tasarruf harcamamak değildir kamuda. Kamuda tasarruf kaynakların doğru alanlara yönlendirilmesidir. Tabi ki gereksiz harcamaların da kaldırılmasını içeriyor bu. Çünkü biz önemli olan Türkiye’nin alt yapısına tabi ki yatırım yapacağız. Beşeri sermayeye yatırım yapacağız. Sağlığına yatırım yapacağız, yapıyoruz zaten. Bu konularda tereddüt yok. Burada önemli olan kaynakların üretken alanlara kaydırılması. Dolayısıyla yüzde 40’lık vergiye ilişkin yetki bir yetkidir. Programın ana bileşeni dezenflasyondur. Dezenflasyon demek enflasyonun aşağı indirilmesi demek. Faizler arttı ama enflasyon hala yükseliş trendinde. Şimdi birinci konu şu, para politikası gecikmeli olarak çalışıyor. Bu birinci husus yani bugün gidin ABD’deki deneyime bakın, İngiltere’deki, AB’deki deneyime bakın bütün ülkelerde parasal sıkılaşma başlar fakat enflasyon yükseliş trendini bir süre korur daha sonra enflasyon aşağı inmeye başlar. Çünkü hemen etkili olmuyor. Gecikmeli olarak etkili oluyor bu birinci husus. Dolayısıyla para politikası çalışacak, enflasyon düşecek sadece zamana ihtiyacımız var.
VERGİ ARTIŞLARI TEKRARLANMAYACAK: Türkiye’de bu aktarım mekanizmasını zorlaştıran bir iki faktör var. Bunlardan bir tanesi KKM bir tanesi de tabi ki Türkiye’de mevduatların önemli bir kısmı döviz cinsinden. Bu iki faktör Türkiye’de özellikle aktarım mekanizmasını bir miktar daha zayıflatmış durumda. Ama biz başından beri net olduk. Para politikasındaki bu iyileştirme ile birlikte rasyonelleşme ile birlikte gelecek senenin ikinci yarısından itibaren çok güçlü bir dezenflasyon sürecine gireceğiz. Bunda bir kaç faktör etkili olacak. Tabi ki baz etkisi olacak. Baz etkisinden kastımız şu, biz bu sene temmuz ayında bütçeyi düzeltmek için KDV gibi, akaryakıta ÖTV gibi enflasyonu artıran bazı vergi artışlarına gittik. Şimdi bu vergi artışları tekrarlanmayacak. Yani gelecek sene sistemden çıkmış olacak. İkincisi deprem şubat ayında oldu. Ama enkazın kaldırılması zaman alıyor. Depreme ilişkin özellikle bizim çok güçlü bir şekilde kaynak aktardığımız bir an önce depremin yaralarını saralım, şehirleri yeniden inşa edelim çabamız bir takım özellikle konut yapımında kullanılan alt yapıda kullanılan bazı ürünlerin fiyatlarını artırdı. Yani inşaat malzemelerinin fiyatları arttı. Şimdi bu da inşallah Türkiye bir daha deprem görmez. Gelecek sene bu dozda bu fiyat artışlarına ihtiyaç olmaz. Bunlar baz etkisi. Esas etki para politikasındaki güçlü tepkiyle bunun gecikmeli etkisinin devreye girmesi. İkinci husus maliye politikası, gelirler politikası. Bakın bu sene maliye politikası deprem nedeniyle oldukça gevşek sayılır geçen seneye göre. Mali duruş, biz adımlar attık iyileştiriyoruz gelecek sene muhtemelen biraz daha iyiye gidecek diye bekliyoruz. Maliye politikası da eşgüdümlü olacak. Gelirler politikasında da eşgüdüm artacak yani para politikası, maliye politikası ve gelirler politikası burada birlikte çalışacak eşgüdüm içerisinde enflasyonun tek haneye düşürülmesi için yoğun bir çabaya dönüşecek. Merkez Bankamız net bir şekilde ortaya koydu.
MAYISTAN SONRA YILLIK ENFLASYON ÇOK HIZLI ŞEKİLDE DÜŞECEK: Önümüzdeki yılın mayıs ayına kadar yıllık enflasyon yükseliş trendinde olacak. Ama mayıstan sonra yıllık enflasyon çok hızlı ve güçlü bir şekilde bu bahsettiğim bütün faktörler eşliğinde düşecek. Yılı yüzde 36 ile bitirmeyi ümit ediyoruz. Bu sene yüzde 65 öngörümüz. Enflasyon düşecek, enflasyonun düşmesi demek alım gücünün artması demek. Enflasyonun düşmesi demek öngörülebilirliğin artması demek. Enflasyonun düşmesi demek yüksek sürdürülebilir büyüme demek. Enflasyonun düşmesi demek Türkiye’ye doğrudan yatırımların, Türkiye’ye fon akışının hızlanması demek. O nedenle biz kısa vadede büyümede bir yavaşlama riskini alıp bunu yapmak durumundayız. Enflasyonu tek haneye düşürmek dışında bir seçeneğimiz yok. İndireceğiz, kararlıyız. Bunun için para politikasında gereken yapılıyor, adımlar atılıyor, maliye politikasında adım attık, atmaya devam edeceğiz. Gelirler politikasını ona göre şekillendireceğiz. Bu konuda kararlıyız enflasyon düşecek. Gerçekten vatandaşlarımız düşüp düşmediğini de inceleyebilecek, takip edebilecek. Aylık bazda çekirdek enflasyonu takip ederek bizim hedefimizle uyumlu olup olmadığı incelenebilir.
UCUZ KREDİ İLE KONUT FİYATLARININ AŞIRI ARTIŞI BERABERİNDE AŞIRI KİRA ARTIŞINI DA GETİRDİ: Kiraların artmasının iki tane sebebi var. Bir tanesi arzi diğeri politika çerçevesi ile ilişkili. Arzi olan kısım şu, Türkiye’de çok büyük bir deprem felaketi yaşandı. Bu deprem felaketi nedeniyle insanlar deprem bölgesinde olsun dışında olsun çok ciddi bir şekilde konut talebi ortaya çıktı. Konut arzı hemen artmıyor. Deprem konut talebini birden bire artırdı. Bunun etkisi var. Biz şu anda bir konut seferberliğindeyiz. Biz bir an önce şehirlerimizin yeniden inşa edilmesi, vatandaşlarımızın bir an evvel sağlıklı konutlara kavuşmasına çalışıyoruz. Önümüzdeki bir kaç ay içerisinde vatandaşlarımıza en az 200 bin konut tamamlanmış ve hizmetine sunulmuş olacak. Bu konut arzının artması deprem nedeniyle arzı olarak ortaya çıkan kira artışını sınırlayacak. İkinci husus son yıllarda reel faiz çok düşük olduğu için konut fiyatları çok hızlı arttı. Konut fiyatları çok hızlı artınca kira beklentisi de ona göre şekillendi. Şimdi bir taraftan konut arzını artıracağız, bir taraftan da bu değişik sektörlerdeki aşırı fiyat artışları dezenflasyon programı çerçevesinde kontrol altına alınacak. Çünkü ucuz kredi ile konut fiyatlarının aşırı artışı beraberinde aşırı kira artışını da getirdi. Tüm bu hususların bir araya geldiğinde ben inanıyorum kira artışında bir normalleşmeye doğru gideceğiz. Bu bütün sektörlerde hissedilecek. İş alemine buradan seslenmek istiyorum. Son dönemlerde fiyatlama davranışlarında ciddi bozulmalar var. Ama Orta Vadeli Programı baz almaları kendileri için hayırlı olacak. OVP çerçevesinde biz para politikasını, maliye politikasın ve gelirler politikasını şekillendireceğiz. Eski alışkanlıklar ile devam ederlerse müşteri bulamayacaklardır. Fiyat artışlarında bir makulleşmeye doğru gitmeleri kaçınılmazdır. Yaparlar, yapmazlar kendileri bilir ama politika çerçevesi bunu zorunlu hale getirecek.
KUR KORUMALIDAN ÇIKIŞ OLACAK: Ağustos ayının ortasında yaklaşık olarak kur korumalı mevduat zirveyi buldu 3,4 trilyon lira ile. Daha sonra bu ayın ortası itibarıyla da yaklaşık 2,8 trilyona kadar indi. Çok ciddi bir düşüş var. Bu düşüşün devam etmesini bekliyoruz. Buradaki ana faktör Merkez Bankamızın attığı adımlar var. Ama önemli olan husus şu, TL mevduatı cazip hale geldi. Para politikasındaki düzeltmeyle beraber bu devam edecek. Biz şu anda rezerv biriktiriyoruz. Türkiye’nin rezervleri mayıs sonundan bu yana yaklaşık 36 milyar dolar arttı. Bir ülkenin rezervlerinin güçlü olması dış kırılganlığını azaltıyor. Rezerv artışının bize bir faydası şu olacak, bir noktada çıkıp diyeceğiz ki, kur korumalıyı örneğin şirketlere vergi teşviki getirmişiz. Yani şirketler kur korumalı mevduata sahip olunca oradan elde ettikleri kazançlar üzerinden vergi vermiyorlar. Biz rezervlerimiz güçlü bir noktada olduğunda, kendimizi rahat hissettiğimizde çıkıp diyeceğiz ki, vergi teşvikini kaldırıyoruz. Bu bir sonuçta enstrüman, şuan da var, hukuki zemini var. Fakat koşullu bir yükümlülük olması, para politikası aktarım mekanizmasının önünde bir belirsizlik kaynağı olması ve bütün bu sebeplerden dolayı buradan çıkacağız. Kur korumalıdan çıkış olacak. Başladı ama tedbirli olarak devam edecek. Rezerv birikimi ile birlikte bir noktada bir karar vereceğiz. (HABER MERKEZİ)